KADINLAR DÜNYASI BAYANLARIN PAYLAŞIM SİTESİ |
|
| Pko Sorunu Yaşayanlar | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Smyrna Admin
Kayıt tarihi : 03/08/09 Nerden : İstanbul
| Konu: Pko Sorunu Yaşayanlar Ptsi Ağus. 03, 2009 11:58 pm | |
| Pko yüzünden ne gibi sorunlar yaşıyorsunuz buyrun paylaşın...
En son Smyrna tarafından Çarş. Ağus. 05, 2009 2:43 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Smyrna Admin
Kayıt tarihi : 03/08/09 Nerden : İstanbul
| Konu: Polikistik over nedir? Salı Ağus. 04, 2009 4:41 pm | |
| POLİKİSTİK OVER NEDİR? Polikistik Over Sendromu’nun (PKO) tıp literatürüne ilk tanıtımının Stein ve Leventhal adlı bilim adamları tarafından yapıldığı kabul edilir (“Stein-Leventhal Sendromu”). Bu iki bilim adamı 1935 yılında bir tıp dergisinde yayınladıkları makalede bu sendromu meslektaşlarına aşırı tüylenme, adet görememe, gebe kalamama, aşırı kilo alma ve diğer bazı belirtilerden oluşan bir durum olarak sunmuşlar ve yumurtalıklarda çok sayıda kistik oluşumdan bahsetmişlerdir. Aynı bilim adamları 1948 yılında Polikistik Over Sendromu olan kadınlara patolojik tanı koyma amacıyla yumurtalıklarından ameliyat yoluyla “wedge resection” (kama şeklinde parça çıkarma) şeklinde uyguladıkları biyopsi sonrasında sendromun belirtilerinin hafiflediğini veya kaybolduğunu gözlemlemişler ve bu kadınların %90’ının gebe kalabildiğini yazmışlardır. Bundan sonra, temel amacı patolojik tanı koyma olan bu yumurtalıklardan parça çıkarma yöntemi uzun süreler boyu PKO’nun standart bir tedavisi haline gelmiştir. Günümüzde PKO için çok sayıda ilaç tedavisi yöntemi geliştirilmiş olmasına karşın bu yöntemin modifiye edilmiş ve yumurtalıklara ince iğneler batırılması şeklinde uygulanan “drilling”yöntemi dirençli PKO olgularında halen kullanılmaktadır. Çok kısa bir şekilde özetlenecek olursa PKO, yumurtalıklarda çeşitli nedenlerle oluşan bir hormonal ortam dengesizliği sonucu yumurtlamanın bozulması ve yumurtalıklardan aşırı miktarlarda androjen (erkeklik hormonu) salgılanması durumudur. Olayda genel olarak kan şekerinin normal sınırlar içerisinde kalmasını sağlayan insülin hormonu metabolizmasında bozukluk da söz konusu olabildiğinden dışarıdan görünen yüzü çoğu durumda yalnızca bir adet düzensizliği ve tüylenme olan PKO, olaya insülin hormonunun da katılmasıyla aslında tüm vücudu etkileyebilen bir metabolizma hastalığıdır. Polikistik Over Sendromu dışavurumu ve belirtileri çok değişken olabilen bir durumdur. Stein ve Leventhal’in ilk tanımladığı PKO, sendromun ağır ve nispeten ender görülen bir şeklidir. Gerçekte ise PKO yalnızca bir adet düzensizliği ve beraberinde hafif bir tüylenme şeklinde belirti verebileceği gibi bazı durumlarda tek belirti tüylenme olabilir.
Bazı kadınlarda temel sorun gebe kalamama şeklinde olabilirken, hiçbir belirti vermeyen ve ancak ultrasonografi veya laboratuvar yöntemleriyle saptanabilen PKO olguları çok enderdir. Bu nedenle PKO belirtilerini bilmek, kadının PKO’dan şüphelenerek doktora başvurmasını sağlamada yeterlidir.
Pratik olarak söylemek gerekirse, PKO sinsi bir hastalık değildir.
PKO yaklaşık %5 kadında görülen ve çoğu durumda belirti veren, uzun vadede yaratması muhtemel sorunlar için oldukça etkili önlemler alınabilen bir hastalıktır.
Özellikle yeni PKO tanısı almış olan kadınlarımızın bilmesi gereken, kendi haline bırakıldığında PKO’nun ciddi sağlık sorunları yaratabileceği, etkili bir şekilde tedavi edildiğinde ise çocuk sahibi olabilme de dahil, hiç PKO’su olmayan bir kadın gibi hayatlarını sağlıklı bir şekilde devam ettirmelerinin mümkün olduğudur.
Dr.Kağan Kocatepe | |
| | | Smyrna Admin
Kayıt tarihi : 03/08/09 Nerden : İstanbul
| Konu: Pko Nasıl Oluşur Salı Ağus. 04, 2009 4:52 pm | |
| Polikistik over (PKO) kronik bir yumurtlama bozukluğudur ve yumurtlamanın neden bozulduğu tam olarak aydınlatılabilmiş değildir. Bugün için ortaya atılan teoriler arasında en geçerli olanı, yumurtalıklar içinde var olan hassas androjen (erkeklik hormonu)/östrojen dengesinin herhangi bir nedenle bozulması nedeniyle yumurtlamanın aksaması şeklindedir. Dikkat: bu yazıyı adet görme mekanizması yazısını okuduktan sonra okursanız daha iyi anlama imkanına kavuşursunuz.
Bir kız çocuğu dünyaya her iki yumurtalığında bulunan yaklaşık 500.000 yumurta hücresiyle gelir. Ergenlik çağına kadar istirahat halinde olan bu yumurta hücreleri ergenlikte artmaya başlayan hormonların etkisiyle, daha doğru bir anlatımla hipotalamus-hipofiz aksı adı verilen ve yumurtlamayı sağlayıcı hormonların üretildiği bölgenin olgunlaşmasıyla gelişim sürecine girmeye başlarlar.
Ergenlik çağının sonlarına doğru iyice olgunlaşmış olan hipotalamus-hipofiz aksından salgılanan en temel hormon olan GnRH etkisiyle hipofiz bezinden FSH hormonu salgılanır ve bu hormon her ay yumurtalıklardan birinde 20-40 adet yumurta hücresinin birden gelişim sürecine girmesini sağlar. Bol miktarda östrojen hormonu üreten bu yumurta hücrelerinden bir tanesi diğerlerinden öne geçer ve içi sıvı dolu bir keseciğin içinde olgunlaşmaya devam eder. Graaf folikülü veya dominant (baskın) folikül adı verilen bu yapı, diğer yumurta hücrelerinin ürettiği östrojen hormonunun desteğiyle daha da gelişir. Bir süre sonra adet döngüsünün başında gelişmeye başlayan yumurta hücreleri “yarışı kaybettiklerinden” atreziye uğrarlar (“yok olurlar”).
Yumurta hücresi gelişimini sürdürdükçe folikül içindeki hücrelerde androjen hormon-östrojen hormon dönüşümüyle östrojen hormonu desteği devam eder.
Artan östrojen hormonu FSH hormonu salgısını azaltırken, LH adı verilen hormonun salgısı artar ve kritik bir noktada, östrojen hormonunun en yüksek seviyeye ulaştığı bir zamanda belli bir süre sonunda LH hormonu da ani bir artış yapar (“LH piki”). Bu artış, folikül yapısının çatlamasına ve yumurta hücresinin serbestleşmesine neden olur. Yumurtlama sonrası çatlayan folikülden ("sarı cisim") bu kez progesteron hormonu üretimi olur.
Yukarıda bahsedilen androjen-östrojen hormon dönüşümü sağlıklı bir yumurtlama için çok önemli bir koşuldur ve bu dönüşümün bozulması yumurtlamanın olmasını engeller. Dönüşümün sürekli bozuk olması kronik bir yumurtlama bozukluğunun ortaya çıkmasına neden olur. .
Özetle PKO’yu, yumurtalık içinde var olan ortamın androjen hakimiyetinde olmasına indirgeyebiliriz.
Yumurtalık içindeki androjenik ortam hakimiyeti aşağıda anlatılacak insülin direncine bağlı olabileceği gibi, çok sayıda başka hormonal bozukluğa (androjen hormon üreten tümörler, ergenliğin erken yaşta olması, hipotiroidi (tiroid hormonu düşüklüğü), prolaktin hormonu salgısında artış (hiperprolaktinemi), kortizon hormonu salgısını artıran hastalıklar ve stres gibi) ve hatta dışarıdan alınan androjen etkili ilaçlara da bağlı olabilir. Yine aşağıda anlatılacağı gibi obezite (şişmanlık) olayı başlatan etken olmasa bile olumsuz ortam gelişimini kolaylaştıran bir etkendir.
Kanda androjen hormonlar arttıkça LH hormonu daha da artacak, bu hormon arttıkça yumurtalık içinde androjen salgılayan hücreler daha da çoğalacaktır. LH hormonu çaresiz bir şekilde yumurtlamayı yine de sağlamak için salgısını daha da çok artıracak, ancak bu artış yumurtalık hücrelerindeki androjen hormon üretimini daha da kamçılayacak ve bir kısır döngü oluşacaktır.
Yukarıda anlatılan mekanizmayla oluşan androjen hormonu yüksekliği tüylenme ve diğer uzun vadeli sorunlara, yumurtlama bozukluğu ise adet düzensizliği ve gebe kalamama ve yine yumurtlama olmaması sonucu progesteron hormonunun eksik kalması neticesinde ortaya çıkabilecek sorunlara yol açacaktır.
Obezite ve PKO
Yukarıda anlatılan kısır döngüye girmiş bir kadında obezite de (şişmanlık) var olduğunda artmış yağ hücreleri içinde androjen hormonlar östrojen hormonuna daha çok çevrilecek, bu gereksiz östrojen hormonu artışı FSH hormonu salgısını bloke edecek, LH hormonu salgısını daha da artıracaktır.
Obezitenin yarattığı diğer bir sorun da SHBG adı verilen ve kanda androjen hormonu taşıyan proteinlerin seviyelerinin düşmesidir. Bu protein azaldığında kanda daha çok androjen hormon serbest kalacak ve PKO belirtileri artacaktır.
İnsülin ve PKO
Son yıllarda diyabet (şeker hastalığı) ve diyabet öncüsü olan insülin direncinin PKO ile olan ilişkisi konusunda oldukça önemli bilgiler edinilmiştir. PKO tanısı almış olan kadınların bir kısmında şeker hastalığı veya şeker hastalığına eğilim (insülin direnci) bulunmakta veya bu kadınlarda belli bir süre sonunda bu durumlar gelişebilmektedir.
İnsülin, karın içinde bulunan pankreas bezinden salgılanan ve kan şekerinin normal seviyeler içinde kalmasını sağlayan hormondur.
Gıdalarla aldığımız glikoz (şekerin en ufak birimi) ince bağırsaklardan kana geçer ve direkt olarak insülin hormonu salgısını uyarır. İnsülin hormonu glikozun hücreler içine girerek kullanılmasını ve fazlasının karaciğer ve kasta direkt depolanmasını, yağ dokusunda ise yağa dönüşerek depolanmasını sağlar.
Genellikle genetik bir zeminde gelişen insülin direncinde insülin hormonunun hedefi olan hücreler insülin hormonuna duyarlılıklarını yitirmekte ve bu nedenle insülin bu hücrelere yine de etki edebilmek için salgısını artırmaktadır. Şeker hastalığının öncüsü olarak kabul edilebilecek bu durumda insülin salgısındaki artış, hücrelerin bu hormonun etkilerini gösterebilmesine olanak tanıdığından kan şekeri henüz normal sınırlar içindedir. Ancak insülin direnci arttıkça bir süre sonra artmış insülin salgısı kan şekerini normal seviyeler içinde tutma konusunda yetersiz kalacak ve kan şekeri yüksekliğiyle başlayan ve temel olarak damarları olumsuz yönde etkileyen olaylar zinciri olan diyabet (şeker hastalığı) ortaya çıkacaktır.
PKO açısından insülin direncinin olaya katkısı çok büyüktür. Yukarıda anlatılan kısır döngüye artmış olan insülin hormonu salgısı indirekt olarak katılır: Fazladan üretilen insülin hormonu yumurtalık içerisinde IGF (ınsulin like (insülin benzeri) growth factor) adı verilen ve androjen hormon üretimini sağlayan bir madde gibi davranır ve yumurtalık içi androjen /östrojen dengesini daha da bozar.
İnsülin hormonu artışının PKO’ya diğer önemli bir katkısı da SHBG adı verilen ve kanda androjen hormonu taşıyan proteinlerin seviyelerini düşürmesidir. Bu protein azaldığında kanda daha çok androjen hormon serbest kalır ve PKO belirtileri artar.
İnsülin hormonu seviyeleri arttığında hipertansiyon gelişme riskinin ve damarlarda pıhtı oluşma riskinin arttığı bilinmektedir. Bu da PKO’nun damarlar üzerindeki uzun vadedeki olumsuz etkilerinden kısmen sorumludur.
Dr.Kağan Kocatepe | |
| | | Smyrna Admin
Kayıt tarihi : 03/08/09 Nerden : İstanbul
| Konu: Pko belirti ve Bulguları Salı Ağus. 04, 2009 4:54 pm | |
| Sitede muhtelif bölümlerde defalarca vurgulandığı gibi, PKO her kadında farklı seyreden bir durumdur. Ancak genel olarak PKO’nun mutlaka belirti verdiği söylenebilir. Bu yazı, PKO durumunda söz konusu olabilecek belirti ve bulgular konusunda bilgilenmenizi sağlamak amacıyla hazırlanmıştır. Yazıyı okurken dikkat etmeniz gereken en önemli nokta aşağıda sıralanmış belirti ve bulguların ilk başlarda yer alanlarının daha aşağıda yer alanlara göre daha önemli PKO belirti ve bulguları olduğu, ancak PKO tanısının asla belirtilere bakarak konulamayacağının hatırlanmasıdır. PKO tanısı, belirti ve bulgulara neden olabilecek diğer tıbbi durumlar muayene, laboratuvar incelemeleri ve ultrasonografi ve diğer görüntüleme yöntemleriyle tümüyle bertaraf edildikten sonra konur.
Aşağıda yer alan belirti ve bulgular arasında adet düzensizliği, tüylenme, kilo sorunu ve gebe kalamama belirtileri PKO’nun en temel belirtileridir ve tek başlarına var olduklarında bile PKO düşündürebilirler. Bunlar dışında yer alan belirtiler genellikle ancak bu dört ana belirtiden bir veya birkaçına eşlik ettiğinde PKO düşündürürler.
Adet Düzensizliği
PKO’da en sık görülen adet düzensizliği şekli özellikle ergenlik çağından itibaren var olan ve genellikle gecikmeler veya uzun süren adet görememe dönemleri sonunda ve genellikle beklenmedik bir zamanda aşırı miktarda kanama görülmesidir. Bunun yanında diğer şekillerde ortaya çıkan adet düzensizlikleri de ender olsa da PKO’da görülebilir.
Ayrıntı istiyorum>>
Tüylenme (Hirsutizm)
Kadında “erkek tipi kıl bölgeleri” olarak kabul edilen üst dudak üzeri, çene kemiği üzeri ve yanaklar, göğüs kafesi üzeri bölge ve göbek çevresi, kasık ile göbek arasındaki orta hat, bacakların iç yüzleri, sırt ve kalça gibi bölgelerde kıllanma oluşması durumunda “tüylenme” veya tıbbi adıyla hirsutizm söz konusudur.
-
Dikkat: Genetik özelliklere bağlı olarak bazı kadınlarda kollarda ve bacaklarda ince kalın ve koyu renkli kıllar olabilmekte ve bu durumlarda kadınlar muhtemel bir hormonal bozukluk endişesiyle doktora başvurabilmektedirler. Hipertrikozis olarak bilinen bu durum bazen yanlışlıkla PKO sanılabilmekte ve kadının gereksiz tıbbi tanı ve tedavi işlemlerine tabi tutulmasına neden olmaktadır. Bu tür durumlarda çoğu zaman gereksiz yere yapılan hormonal incelemeler normal sonuçlanmakta ve epilasyon ile kıl köklerinin alınması dışında kalan tedavi yöntemleri sonuç vermemektedir.
PKO’da en sık görülen tüylenme şekli, ergenlik döneminden itibaren başlayan ve uzun bir zaman dilimine yayılmış bir şekilde giderek şiddetlenen tüylenmedir. Özellikle yüz bölgesinde tüylenme PKO için kuvvetli bir göstergedir.
Tüylenme sorunu nedeniyle doktora başvuran kadınların %15-40’ında temel sorun PKO’dur.
Yine PKO tanısı almış kadınların %80’inin tüylenme yakınması olduğu görülmektedir.
Yaşla birlikte vücut kıllarının (özellikle yüz bölgesinde) bazı kadınlarda artma eğiliminde olduğu bilinmektedir. Yine dudak üstü bıyık bölgesinde görülen hafif bir bıyık ve memebaşında görülen tek tük kıllanma bölgeleri çoğu zaman kalıtsal olan durumlardır.
Pubis yani genital bölgede kıllanma ergenliğe geçişin ilk belirtisidir ve bu kıllanması erken (8 yaş öncesinde) başlayan kız çocuklarında ileride PKO gelişme olasılığı yüksek bulunmaktadır. Dr.Kağan Kocatepe | |
| | | Smyrna Admin
Kayıt tarihi : 03/08/09 Nerden : İstanbul
| Konu: Tedavi Salı Ağus. 04, 2009 4:58 pm | |
| PKO mutlaka tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Rahim iç tabakasının progesteron hormonu etkisinden mahrum kalması ve sürekli kalınlaşması belli bir süre sonra rahim iç tabakasında kanser öncesi değişiklikler oluşmasına (“endometrial hiperplazi”), hastalık uzun süre devam ettiğinde ise bu tabakada kanser gelişmesine neden olabilir. Dahası, PKO kadında androjen ("erkeklik") hormonlarının aşırı salgılandığı bir hastalıktır. Bu nedenle uzun vadede, kadında artmış androjen hormonlar kan lipit (yağ) metabolizmasını olumsuz etkilemekte, kalp-damar sistemi hastalıklarının ortaya çıkma riskini artırmaktadır.
Gebe kalamama sorunu nedeniyle incelenen bir çiftte sıklıkla PKO sorununa rastlanır ve tedavi, çocuk arzusu olup olmamasına göre değişir:
Çocuk arzusu olmayan bir kadında doğum kontrol hapları verilerek yumurtlama en temel aşamasından, yani folikül gelişim aşamasından durdurularak daha fazla sayıda kist gelişimi önlenir.
Doğum kontrol hapının içinde bulunan progesteron hormonu etkili maddeler de rahim iç tabakasında kanser öncüsü lezyon gelişimine karşı korurlar.
Çocuk arzusu olmayan bir kadında doğum kontrol hapları verilerek yumurtlama en temel aşamasından, yani folikül gelişim aşamasından durdurularak daha fazla sayıda kist gelişimi önlenir. Doğum kontrol hapının içinde bulunan progesteron hormonu etkili maddeler de rahim iç tabakasında kanser öncüsü lezyon gelişimine karşı korurlar.
Tüylenmenin temel sorun olduğu durumlarda erkeklik hormonu salgısını azaltan veya hormonların kıl folikülüne etkisini engelleyen çeşitli tedavi seçenekleri mevcuttur.
Doğum kontrol hapı kullanamayan veya kullanmak istemeyen kadınlarda rahim iç tabakasının korunmasına yönelik olarak adet düzeninin belirli aralıklarla progesteron hormonu verilmesi yoluyla sağlanması gerekir.
Çocuk isteyen bir kadında ise yumurtlamayı sağlamak amacıyla ağızdan veya enjeksiyon yoluyla çeşitli hormonal ilaçlar verilerek “ovulasyon induksiyonu” yapılır ("yumurtlamayı sağlamak için ilaç verilmesi"). PKO'lu kadınların yumurtalıkları bu ilaçlara çok hassas olduklarından tedaviye çok fazla sayıda folikülün aynı anda gelişmesiyle cevap verebilirler. Bu yüzden PKO durumunda yumurtlama tedavisi çok dikkatli yapılır ve sıkı takip edilir.
Kilo verilmesi tedaviye önemli katkılarda bulunur. Vücut ağırlığının %5 oranında azalması bile yumurtlamanın geri dönmesini sağlayabilir.
Şeker hastalığı veya şeker hastalığı eğilimi saptandığında bu durumun çeşitli ilaçlarla tedavisi mümkün olabilmektedir.
Laparoskopiyle yumurtalıklara ufak delikler açılarak (“drilling”) foliküllerin sayıca azalması ve kısır döngünün kırılması sağlanabilir, ancak bu yöntem en son kullanılması gereken yöntemlerden biridir.
Dr.Kağan Kocatepe | |
| | | | Pko Sorunu Yaşayanlar | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|